Irak'ta Yolsuzluk ve Siyasi Şantaj: Hakikat Peşinde Bir Mücadele
Irak'ta siyasi arenada cereyan eden olaylar, Kenan Makiya'nın 'Korku Cumhuriyeti' adlı eserindeki karanlık temaları akıllara getiriyor. Kitapta işlenen, zulme uğrayanlar ile zulmedenler arasındaki çarpık ilişki, Irak'ta siyasi yolsuzluk ve şantaj vakalarının ortaya çıkışıyla korkunç bir şekilde yankı buluyor. Makiya'nın eserinden yıllar sonra, 2024'te, Irak'ın siyasi manzarasında gözlemlenenler, onun vurguladığı adaletsizlik ve zulüm döngüsünün somut örneklerini teşkil ediyor.
Irak'ta yolsuzlukla mücadele, sadece ekonomik bir sorun olmanın ötesinde, siyasi bir baskı aracı haline geldi. Siyasetçilerin yolsuzluk iddialarını 'siyasi şantaj' olarak damgalaması, bu sürecin ne kadar çarpıtıldığının kanıtıdır. İktidar sahiplerinin, eleştirileri bastırmak ve kamuoyunun dikkatini gerçek sorunlardan saptırmak için kullandığı bu yöntem, siyasi yolsuzluğu açığa çıkarma çabalarını zayıflatıyor.
Dr. Hamid Abdullah'ın YouTube kanalındaki ifşaatı ve Yaser el-Cuburi'nin sosyal medyadaki paylaşımları gibi cesur girişimler, iktidarın yolsuzlukla mücadele etmek yerine eleştiriyi susturma yoluna gitmesinin somut örnekleridir. Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid'in tepkisi ve Cuburi'nin gözaltına alınması, siyasi sınıfın yolsuzluk iddialarına karşı gösterdiği hassasiyetin boyutunu gözler önüne seriyor.
İronik bir şekilde, yolsuzlukla mücadele adı altında yürütülen faaliyetler, bazen gerçek yolsuzluk vakalarının üstünü örtmek için kullanılıyor. Milletvekili Hadi es-Selami'nin yolsuzluk iddiaları nedeniyle maruz kaldığı hapis ve para cezası, yolsuzluğun sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir araç olarak kullanıldığının göstergesi.
Irak'ta yolsuzluk, devletin en üst düzeylerindeki kişilerle sınırlı kalmayıp, geniş bir yolsuzluk ağına işaret ediyor. Devlet fonlarının nasıl kullanıldığı, siyasi partiler ve hükümet arasındaki ilişkilerle belirleniyor. Bu durum, Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün tanımına uygun bir şekilde, kamu yetkilerinin kişisel veya belirli grupların çıkarları için kötüye kullanılmasını içeriyor.
Irak'taki yolsuzluk vakaları, yalnızca ekonomik kayıplara yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda siyasi özgürlükleri de tehdit ediyor. İktidarın, eleştiriyi susturmak ve yolsuzlukla mücadele edenleri cezalandırmak için kullandığı yasal soruşturmalar, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan bir araç haline gelmiş durumda.
Bu çarpık durum, Irak'ta siyasetin ve yolsuzluğun iç içe geçtiği karmaşık bir tabloyu ortaya koyuyor. Yolsuzluğun tanımı ve sınırları konusundaki belirsizlikler, bu sorunun kökten çözülmesini zorlaştırıyor. Ancak, cesur gazetecilerin, aktivistlerin ve yolsuzlukla mücadele edenlerin çalışmaları, bu karanlık tablonun ortasında bir umut ışığı sunuyor. Irak'ta hakikat peşinde koşanların mücadelesi, adaletin ve şeffaflığın önemini bir kez daha hatırlatıyor. Bu mücadele, sadece Irak için değil, tüm dünya için önemli bir ders niteliğinde.