Trump Yönetiminden göçmenlere tarihi operasyon
Başkanlık görevindeki ilk yılında, Trump yönetiminin hedeflerinden biri olarak 1 milyon civarında göçmenin sınır dışı edilmesi planlandığı iddia ediliyor.
Bu kapsamda, sınır dışı edilecek kişilerin ABD vatandaşı olmayan üçüncü ülkelere gönderilmesi planlanıyor. Söz konusu plan çerçevesinde en az 30 farklı ülke ile diplomatik temaslar yürütüldüğü ortaya çıktı.
Göçmenlik Politikalarında Sertleşen Tutum
Trump yönetiminin göçmenlik konusundaki yaklaşımı, seçim kampanyası sürecinde verdiği vaatlerle uyumlu olarak oldukça sert ve kısıtlayıcı bir çizgide şekillenmişti.
Özellikle yasa dışı yollardan ülkeye girenlerin tespit edilerek sınır dışı edilmesi, bu politikaların temel taşlarından biri olarak öne çıkıyor.
Yönetimin amacının sadece sınır güvenliğini sağlamak değil, aynı zamanda mevcut göçmenlik sisteminde köklü değişiklikler yapmak olduğu da belirtiliyor.
Adalet Bakanlığı ve İç Güvenlik Bakanlığı iş birliğiyle yürütülen bu kapsamlı plan, yalnızca Meksika ve Orta Amerika ülkelerini değil, aynı zamanda Afrika, Asya ve Avrupa kıtasından çeşitli ülkeleri de kapsıyor. Planın önemli bir ayağını ise göçmenlerin doğrudan vatandaşı olmadıkları ülkelere, yani "üçüncü ülkelere" gönderilmesi oluşturuyor.
Üçüncü Ülke Seçeneği: Yasal ve Diplomatik Süreçler
Washington Post’un ulaştığı belgelere göre, ABD hükümeti göçmenlerin geri gönderileceği ülkelerle yoğun müzakereler yürütüyor. Bu ülkelerle yapılacak anlaşmalar çerçevesinde, ABD’de yasa dışı olarak bulunan bireylerin, geldikleri ülke dışında, güvenli sayılan başka bir ülkeye gönderilmesi öngörülüyor.
Bu strateji, sadece ABD’ye gelen göçmen akınını durdurmakla kalmayıp, aynı zamanda sığınma hakkı arayan bireylerin caydırılmasını da hedefliyor.
Uzmanlar, bu politikaların uygulanmasının uluslararası hukuk açısından bazı sorunları da beraberinde getirebileceğine dikkat çekiyor.
Özellikle bireylerin hayatlarının tehlikeye girebileceği ülkelere gönderilmesi, mülteci haklarını güvence altına alan uluslararası sözleşmelere aykırı düşebilir.
Ayrıca bazı ülkelerin bu anlaşmaları kabul etmeye yanaşmaması durumunda, planın uygulanabilirliği de ciddi ölçüde sekteye uğrayabilir.
Mülteci Anlaşmalarında Yeni Dönem
Trump yönetimi, daha önce Barack Obama döneminde uygulanan ve göçmenlere belirli haklar tanıyan politikaları sona erdirmeyi hedefliyor.
Özellikle Orta Amerika’dan gelen binlerce mülteci adayının ABD’ye kabul edilmesi uygulaması, Trump tarafından sıkça eleştirilmişti.
Bu nedenle yönetim, sadece sınır dışı etme planı üzerinde değil, aynı zamanda ABD’nin mülteci kabul etme kriterlerinde de değişikliğe gitmeyi planlıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, üçüncü ülkelerle yapılan görüşmelere öncülük ettiği; bu ülkeler arasında Guatemala, Honduras, El Salvador, Brezilya, Nijerya, Hindistan ve Filipinler gibi farklı coğrafyalardan devletlerin bulunduğu belirtiliyor.
Bu ülkelerin çoğu, hali hazırda göçmen gönderen ülkeler konumundayken, ABD’nin talebiyle "alıcı ülke" pozisyonuna geçmeleri isteniyor.
İç Kamuoyunda ve Uluslararası Arenada Tepkiler
Söz konusu plan, sadece uluslararası kamuoyunda değil, ABD içinde de büyük yankı uyandırdı. Göçmen haklarını savunan sivil toplum kuruluşları ve insan hakları örgütleri, bu tür politikaların hem etik hem de insani değerlere aykırı olduğunu savunuyor. Ayrıca, bazı eyalet valileri ve belediye başkanları da federal yönetimin bu yaklaşımına karşı çıkıyor.
ABD'de özellikle Demokrat Parti üyeleri, Trump’ın göçmenlik konusundaki sert tutumunu eleştirerek, bu planların ülkenin tarihsel değerleriyle örtüşmediğini dile getiriyor.
ABD'nin göçmenler sayesinde büyüyen ve çeşitlenen bir ülke olduğunu savunan bu kesimler, Trump'ın politikalarının toplumda kutuplaşmayı artırdığını belirtiyor.
Uygulamada Karşılaşılabilecek Zorluklar
Planın uygulanabilirliği konusunda ciddi soru işaretleri bulunuyor. Öncelikle, hangi kriterlere göre kişilerin hangi ülkelere gönderileceği konusu netlik kazanmış değil.
Ayrıca, gönderilecek kişilerin o ülkelerde yaşayabilmesi için gerekli yasal ve sosyal altyapının oluşturulması da zaman alabilecek bir süreç.
Bununla birlikte, uluslararası ilişkilerde bu tür anlaşmaların karşılıklı çıkarlara dayalı olması gerektiği göz önüne alındığında, ABD'nin üçüncü ülkeleri nasıl ikna edeceği de önemli bir soru. Bazı ülkeler, göçmen kabulü karşılığında mali destek veya siyasi taviz talep edebilir.
Radikal Bir Yeniden Yapılanma Girişimi
Trump yönetiminin göçmen politikası, ülkenin bu alandaki yaklaşımını kökten değiştirme çabası olarak değerlendiriliyor.
1 milyon kişiyi sınır dışı etme hedefi, sadece sayısal bir plan olmanın ötesinde, ABD'nin göçmenlik sisteminde radikal bir yeniden yapılanmanın işareti olarak görülüyor.
30 ülke ile sürdürülen görüşmeler ve bu ülkelerin muhtemel yeni rollerine dair yürütülen diplomatik temaslar, sürecin oldukça karmaşık ve çok boyutlu olduğunu gösteriyor.
Hem yasal hem insani açıdan birçok tartışmayı beraberinde getiren bu planın nasıl sonuçlanacağı ise zamanla netlik kazanacak.
Ancak kesin olan bir şey var: Trump yönetiminin bu adımı, sadece ABD’de değil, küresel ölçekte de göçmenlik politikaları açısından yeni bir dönemin habercisi olabilir.
Washington Post’un, Trump döneminde görev yapmış ve daha sonra görevinden ayrılmış bir federal yetkiliye dayandırdığı özel haberinde, Trump yönetiminin 1 milyon göçmeni sınır dışı etme hedefi doğrultusunda oldukça sert ve sistemli bir yaklaşım sergilediği ortaya koyuldu.
Beyaz Saray bu hedefe ulaşabilmek adına ABD Ulusal Güvenlik Bakanlığı ve ilgili federal kurumlarla günlük bazda koordinasyon içinde hareket etti.
Gündelik Takip ve Stratejik Planlama
Trump yönetiminin göçmen politikası, sadece söylem düzeyinde değil, uygulamada da büyük bir ciddiyetle yürütüldü.
Söz konusu kaynak, sınır dışı işlemlerinin artırılması için adeta kriz yönetimi düzeyinde toplantıların düzenlendiğini, kurumlar arasında iletişimin kesintisiz sağlandığını ve bu sürecin titizlikle takip edildiğini belirtti.
Yönetimin planı, yalnızca sınır dışı sayısını artırmak değil, aynı zamanda bu işlemleri hukuki dayanaklarla hızlandırmaktı.
Üçüncü Ülkelere Gönderme Seçeneği Masadaydı
Göçmenlerin geldikleri ülkelere gönderilmesinde karşılaşılan engeller nedeniyle, Trump yönetimi bu kişileri “üçüncü ülkeler” olarak adlandırılan farklı ülkelere yönlendirme seçeneğini de masaya yatırdı.
Edinilen bilgiye göre, bu doğrultuda en az 30 ülkeyle temas kuruldu ve görüşmeler yürütüldü. Bu ülkeler, sınır dışı edilmesi planlanan göçmenlerin geçici veya kalıcı olarak kabul edilmesi konusunda ikna edilmeye çalışıldı.
Bu çabalar, hem diplomatik hem de operasyonel düzeyde yoğunlaştı. Söz konusu görüşmelerde, göçmen kabul eden ülkelere çeşitli teşviklerin ya da yaptırımların teklif edildiği ifade ediliyor. Bu diplomatik temasların önemli bir kısmı perde arkasında gerçekleşti.
Kampanya Söylemi Uygulamada Karşılık Buldu
Donald Trump, 2016’daki başkanlık seçim kampanyası sürecinde sık sık “milyonlarca yasadışı göçmeni sınır dışı edeceğiz” ifadesini kullanmıştı.
Bu söylem, özellikle göçmen karşıtı seçmen tabanında büyük yankı bulmuş ve Trump’ın başkanlık yolunda önemli bir propaganda malzemesi olmuştu.
Başkan yardımcısı olarak görev yapan JD Vance ise daha temkinli bir yaklaşım sergileyerek, sürecin ilk aşamasında 1 milyon göçmenin gönderilmesinin daha gerçekçi bir hedef olabileceğini belirtmişti.
Ancak Trump yönetimi, bu rakamı kısa vadeli bir başlangıç noktası olarak değerlendirip hedef büyütme niyetindeydi.
1798 Tarihli Yasa Yeniden Yürürlüğe Alındı
Trump yönetiminin sınır dışı işlemlerinde kullandığı yasal araçlardan en dikkat çekeni, 1798 tarihli ve uzun süredir aktif olarak kullanılmayan “Yabancı Düşmanlar Yasası” (Alien Enemies Act) oldu. Bu yasa, ABD tarihinde daha çok savaş zamanlarında kullanılan ve başkana olağanüstü yetkiler veren bir düzenlemeydi.
Trump, bu yasayı yürürlüğe koyarak, göçmenlik statüsü olmayan kişileri hedef almayı ve onların ülke dışına çıkarılma sürecini hızlandırmayı amaçladı.
Yasanın yeniden aktif hale getirilmesi, ABD'de hem siyasi hem de hukuki çevrelerde büyük tartışmalara yol açtı.
Eleştirmenler, bu adımın otoriter yönetim biçimlerine kapı aralayabileceği uyarısında bulunurken, destekçiler ise ulusal güvenlik gerekçesiyle alınan önlemlerin yerinde olduğunu savundu.
Yasa Ne Diyor?
“Yabancı Düşmanlar Yasası”, ABD Başkanı’na savaş dönemlerinde düşman ülke vatandaşlarını sınır dışı etme, gözaltına alma veya hareketlerini kısıtlama yetkisi tanıyor.
Ancak Trump, bu yasayı “geleneksel savaş” tanımının dışında, “ulusal güvenliği tehdit eden göçmenler” için uygulamaya koydu. Bu geniş yorum, hukuki açıdan birçok soru işareti doğurdu.
Göçmen hakları savunucuları, bu yasanın modern çağda kullanılmasının ciddi insan hakları ihlallerine neden olabileceğini öne sürdü.
Nitekim, yasa kapsamında sınır dışı edilen bazı kişilerin hukuki süreçlere erişimi engellendiği yönünde de raporlar yayımlandı.
Federal Düzeyde Kurumsal Seferberlik
Trump yönetiminin göçmen karşıtı tutumu, yalnızca yasal düzenlemelerle sınırlı kalmadı. Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE), Sınır Devriyesi ve diğer federal güvenlik birimleri de bu hedefe hizmet etmek üzere seferber edildi.
Kaynaklar, bu kurumların personel ve bütçe açısından ciddi şekilde desteklendiğini ve uygulamada “sıfır tolerans” politikalarının hayata geçirildiğini aktarıyor.
Ayrıca, belirli şehir ve bölgelerde yoğunlaştırılan denetimler sayesinde, kimlik kontrolleri ve tutuklamalarda önemli artışlar yaşandı.
Federal düzeyde yürütülen bu operasyonlar, yerel yönetimlerle zaman zaman çatışmalara neden oldu. Özellikle “güvenli şehir” (sanctuary cities) olarak bilinen, göçmenlere koruma sağlayan yerel yönetimler, Trump yönetiminin politikalarına karşı çıktı.
Tepkiler ve Sonuçlar
Trump’ın bu sert göçmen politikaları, ABD içinde derin kutuplaşmalara neden oldu. Destekçiler, bu adımları ülkenin güvenliği ve ekonomik dengesi açısından gerekli bulurken; karşıtlar, bu politikaların insan haklarına aykırı olduğunu ve göçmen topluluklar üzerinde baskı kurduğunu savundu.
Uluslararası düzeyde de yankı bulan bu uygulamalar, birçok ülke tarafından eleştirildi. Özellikle üçüncü ülkelere gönderilmek istenen göçmenlerin durumuna ilişkin insan hakları örgütleri endişelerini dile getirdi.
Bugün Durum Ne?
Trump yönetiminin ardından gelen yönetimler bu politikaların bir kısmını geri alırken, bazı uygulamaların etkileri hâlâ hissediliyor.
Göçmenlik yasalarında yapılan düzenlemeler ve uygulamaya konulan yeni stratejilerle birlikte ABD’nin göçmen politikası hâlâ ciddi bir tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Kaynak: Washington Post